26 Nisan 2009 Pazar

Yusuf'un Pası Sana Ne Anlatıyor Holosko?

Eskişehir Spor 0 - Beşiktaş 2

Serendipity - Son beş haftaya girdik. Yani artık geri ödemesiz harcamalar burcundayız. Dikkatli olma zamanıdır. Holosko gibi harcamaya devam ederseniz taraftarı hasretler dükkanında rehin bırakırsınız. Hem kollektivite adına hem oyun adına hem de bu oyunun en bi güzel meyvesi olan gol adına paslaşmak, uygun durumda olana servis yapmak işin birincil şartıdır. Holosko'nun ilk yarıda iki pozisyonu harcaması gerçekten çileden çıkarıcıydı. Yusuf'un Doğa'yı üç kez çalımladıktan sonra çizgiden kendisine yaptığı servisi iyi değerlendirmeli Holosko. O gol kağıt üzerinde kime yazılırsa yazılsın, belleklere Yusuf'un doğasına uygun bir güzellik olarak kazındı.

Mustafa Denizli ne düşündü bilmiyorum. Serdar Özkan'ın ilk onbirde Bobo'nun yedekte sahne almasını anlamak mümkün değil. Şaka değil, gerçekten beş hafta kaldı. Vakit varyete vakti değil. Oturmuş tertip neyse onu bozup son virajda arabayı devirmenin alemi yok.

Takım Denizli'nin geldiği ilk haftalar gibi oynamaya başladı. Sanki Sivas'ın kazanması bizimkilerin kafasında bu iş olmayacak vehmini büyütmüş gibi görünüyor. Kupa maçında kafası ligde bir takım görüntüsü çizmişti Beşiktaş, ama Eskişehir maçında kafası neredeydi anlaşılamadı. Şu aralar Ümraniye'de "kupa kalsın, şampiyon olalım" gibisinden düşünce bulutlarının dolaşıyor olmasından korkuyorum. Sanki ikisi bir arada olamazmış gibi... Üç büyüğün üçünü de şampiyon yapma hevesi, bizi iki cami arasında beynamaz kılmasın.

Kupayı eziklere, ligi şovenlere bırakmayalım inşallah!...

19 Nisan 2009 Pazar

TEZGAH

Kenan Başaran - “Velev ki” etrafımda minik minik çocuklar toplanmış ve ben onlara bir “hikâye” anlatıyorum; topların “sürtündüğü”, okların “teğet geçti”ği türünden bir masal...
Hani yani “Bamsı Beyrek”ciğim, diyeceğim odur ki, bazı şampiyonluklar bazı takımları nasıl teğet geçti, bazı kimseler kime ne kadar sürtündü, onu anlatacağım.
Anlatacağım bu hikâye kimine çok gerçek, kimine göre ise hakkaten “hikâye” gibi gelecektir!...
Bundan tam 16 sezon önce... Ortasından koca bir deniz geçen İstanbul’un Avrupa yanına düşen topraklarda iki takım “amansız” bir şampiyonluk yarışı veriyordu. 1992-93 sezonuydu ve o sezon, şampiyon olan takımdan ziyade, kaybeden takımın adıyla anılır oldu daha çok. O sezonu averajla ikinci sırada bitirip şampiyonluğu kaybeden takımın adı Beşiktaş’tı...
Şampiyon olsaydı lig tarihinde bir ilki daha gerçekleştirip; “4 sene üst üste şampiyon” olan ilk takım olacaktı...
Ama Beşiktaş’ın kaçırdığı bu unvanı Galatasaray kazanacaktı, daha sonra. Sarı-kırmızılı kulüp, 1996-2000 döneminde 4 kez üst üste şampiyon oluyor ve o gün bugündür de tribünlerinin dilinden “Üst üste 4 sene şampiyon olduk, Avrupa’nın kralı olduk...” şarkısı düşmüyordu...
Oysa bu şarkıyı bugün Beşiktaşlılar söylüyor olabilirlerdi, eğer 1992-93’te şampiyonluğu son haftada averajla Galatasaray’a kaybetmeselerdi.
Ne var ki o sezon şampiyonluk kaybetmek değil de kaybetme biçimi daha çok koymuştu siyah-beyazlı gönüldaşlara. Çünkü son hafta Beşiktaş, İstanbul’da 1-0 yenik duruma düştüğü maçta Başkent Ankara’nın güzide temsilcisi Gençlerbirliği’ni 3-1 yenerken, aynı saatlerde başkentin göbeğinde Galatasaray, Ankaragücü’nü 8-0 ile geçiyordu...
Futbolda her şey olabilirdi ama bu kadarı galiba biraz fazlaydı...
Kanunlar, alimler, otoriteler kim ne derse desin o gün vicdanın bize söylediği buydu...
O gün Galatasaray Futbol Şubesi’nin koltuğunda Adnan Polat oturuyordu!
1992-93 sezonundan sonra “4 sene üst üste şampiyon olduk...” şarkısını söyleyeceklerine “8-0’ı unutmadık, unutmayacağız...” şarkısını dillerine doluyorlardı Kartallar... Önümüzdeki haftalarda İnönü’de oynanacak derbide de tekrarlanacaktır muhakkak; Galatasaray Başkanı Adnan Polat da geldiğinde!...
“Evvel zaman içinden”den 3 yıl evveline gelelim “Bamsı Beyrekciğim”!
2006 sezonunda Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören, Adnan Polat ile bir dostluk yemeği yiyip, “Galatasaray’ın şampiyon olmasını istiyorum” demiştir. Oysa “hak eden kazansın” demesi gerekiyordu başkanın, çünkü Beşiktaş töresi bunu buyururdu!
Taraftarları sesleri yettiğince bağırıp çağırdılar tribünden, başkanlarının bu arzusuna karşı. Galatasaray maçında da futbolcuların büyük çoğunluğu canla başla mücadele eder ama “bazısı” rakip 6 pasın oralardan dahi kendi kalecisine geri pas yapar neredeyse! Maç nihayete erdiğinde “Bamsı Beyrek”, son saniyede gelen golle Beşiktaş 2-1 yenilir. Hasan Kabze’nin son saniye golü Galatasaray’a şampiyonluk, Beşiktaş’a ise “ithamlar” yolunu açmıştır!
3 yıl evvelinden bugüne gelelim “Bamsı Beyrek”!
Bugün Beşiktaş, Sivasspor ile şampiyonluk yolunda yarışıyor. Matematiksel olmasa da “kafa olarak” şampiyonluktan koptuğu izlenimi veren Galatasaray, evinde doğru düzgün pozisyon bulamadan Fenerbahçe ile berabere kaldı. Tribünleri yıkılma tehlikesi geçirdi, futbolcuları rakiple karakolluk oldu ve takım şampiyonluk yarışının iyice uzağına düştü. Peki, Adnan Polat maç sonrası ne dedi? “Beşiktaş’ın şampiyon olmasını istiyorum” mu dedi? Bilakis.
Adnan Polat, “Tezgâh kurulmuş. Fenerbahçe ile bizi ligden düşürdüler” diyerek, Beşiktaş ve Sivasspor’un mücadelesinin önüne koca bir “taş” koydu. Ama bu taş ille de Beşiktaş’ı yaralar. Hele ki Yıldırım Demirören’i.
Sayın Demirören, “dostu” Adnan Bey’in bu açıklamasını dinlediğinde veya okuduğunda 2006 yılına geri gitti mi? Fayda etmese de bir pişmanlık duydu mu?
Gelelim bugünden yıllar sonrası olacak olanlara “Bamsı Beyrek”...
“...Yıllar sonra Aruz, Bamsı Beyrek’i obasına dostça çağırır. Ancak ona pusu kurmuştur ve onu yakalatıp sağ kolunu keser…”

kenanbasaran@birgun.net / 11:36 18 Nisan 2009

http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1186995432&news_code=1240043760&year=2009&month=04&day=18

5 Nisan 2009 Pazar

Başkan biz 'gaz'a geldik, size hayatta başarılar!

Beşiktaş 1 - Kayseri Spor 0

Serendipity - Hafta başında gerek mail gruplarında gerekse forumlarda Yıldız-Dolmabahçe meşaleli yürüyüşü hakkında duyurular, çağrılar yapılmaya başladı. Yani sahipsiz olmayan bu kulübün tabeladaki sahipleri, başkanı; yönetim kurulu; ıvırı zıvırı yürüyüşten haberdadı. Yine sahipsiz olmayan bu kentin tabeladaki sahipleri, valisi; emniyet müdürü, belediyesi; falancası filancası bu yürüyüşten haberdardı.

Bir şenlik için hazırlanan taraftar, öyle güzel bir atmosfer yarattı ki semtte, bir şölen sergilendi yolboyu. Bu coşum, bu esrime Çarşı'dan İnönü'ye kadar otobüsle birlikte yürüme fitilini de ateşledi. Her aklı başında muktedirin (valisi, emniyet müdürü, kulüp başkanı vs.) kolayca öngörebileceği, öngöremeyene koltuğun dar edileceği bir durum yani. Şenliğe şölene su sıkmak, gaza boğmak dışında bir kriz yönetimi beceremeyenlerler kenti göbeğinden zehirlediler. Öğlen Kadıköy'de "Nato'ya Hayır!" mitinginde hınçlarını alamayan teşkilat mensupları, akşam İnönü'de 1 Mayıs ezberlerini tekrarlamaktan geri kalmadılar.

Polisten başka bir davranış beklenmezdi zaten. Ama bizim başkan hepten kaçırdı kantarın topuzunu:
"Bugün oynanan Beşiktaş-Kayserispor maçının öncesinde Beşiktaş taraftarları Barbaros Bulvarı'ndan itibaren Futbol Takımımız'ı getiren otobüse eşlik ederek, Takımımız lehine tezahüratlar yapmak için biraraya geldiklerinde maalesef son derece üzüntü verici olaylar meydana gelmiş, taraftarlar arasına giren, davranışları asla kabul edilemeyecek bazı gruplar polisimize karşı zaman zaman hoş olmayan davranışlarda bulunmuşlardır.

Özellikle polis teşkilatımızın 164. yılını kutladığımız böyle bir haftada sağduyudan, itidalden yoksun kişilerin görevlilere yaptığı bu yanlış hareketler Beşiktaş Camiası'nı ve Yönetimimiz'i derinden üzmüştür.

Ancak olaylar ve eylemlere müdahale sırasında birçok masum taraftarımızın maça gelişlerinde ve stadyuma girişlerinde zarar görmeleri, fiziki itiş kakış içinde kalmaları ve mağduriyete uğramaları üzüntümüzü daha da arttırmıştır.

Süper Lig'in son haftalarına girerken ve Takımımız tüm Camiası ile kenetlenip şampiyonluğu hedeflerken gerçek Beşiktaş taraftarlarının daha sakin, ölçülü hareket içinde olmaları gerektiğini, bugünkü olaylardan tekraren büyük üzüntü içinde olduğumuzu kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız."

Açıklama budur. Polisin nobranlığı yok, 164. yılı var.

Taraftarına sahip çıkmayan yönetim aslında çok bildik bir izlekten hareket ediyor. Hayranı olduğu Fenerbahçe padişahı Aziz gibi davranmaktan hoşlanıyor; ama asıl izlek o değil. Yeni futbol anlayışı yavaş yavaş taraftardan arınmak istiyor. Takımlarına gönül vermiş, renkleriyle yatıp kalkan taraftar yerine, lisanslı ürün alan, stada müşteri gibi gelip müşteri gibi maç izleyip müşteri gibi giden izleyici istiyor artık modern futbol. Ya tüket ya terket! İşin özeti budur. "Stadı Mayıs'ta yıkarız, önümüzdeki yıl da Anadolu'da oynarız." açıklaması da bu amaca hizmet ediyor elbette. Beşiktaş taraftarını dağıtmak, tasfiye etmek için ne güzel bir yol değil mi? Kasımpaşa Stadı dururken Anadolu'nun çeşitli kentlerinde oynayacakmış takım. Niye? Beşiktaş sevgisini Anadolu'nun değişik yerlerine de yaymak için. Saçmalamayın yahu! Kuvayı Seyyare misiniz siz? Anadolu'da bir direniş mi örgütleyeceksiniz?

Biz polisin attığı zehiri bundan 5 yıl önce bir genel kurulda ciğerlerimizde idrak etmiştik zaten, sayın başkan. Ama bu sefer gerçekten gaza geldik, bu takım bu sene şampiyon olacak ve umarım seneye bu takımın başında siz olmayacaksınız. Ankaralıların kabusu Gökçek'ten aşağı kalır bir tarafı yok bu durumun. Siz seneye Anadolu'nun çeşitli yerlerinde birer tüpgaz bayii açın ve her hafta birini ziyarete gidin sayın başkan. Hadi size hayırlı işler.