13 Haziran 2012 Çarşamba

Bir Emanetçi Olarak Mustafa Denizli


Serendipity- Fikret Orman göreve geldiğinde 8 yıllık bir kâbustan uyanmışçasına her şeyin çok iyi olacağına ilişkin çocuksu bir mutluluğa kapılmıştık. Sanırım, Orman başta olmak üzere yeni yönetimin tüm elemanları da aynı şeyi hissediyorlardı. Ancak günler ilerledikçe durumun tahmin edilenden de vahim olduğu ve öyle bir iki sezonda düzeltilemeyeceği anlaşıldı. Ne de olsa kozmik odaya girilmişti ve tüm kirli çamaşırlar oradaydı.

Kulüp aleyhine açılan davalar, bir türlü denkleştirilemeyen bir bütçe, vergi kaçakçılığı suçlamasının üzerine bir de Avrupa’dan men gelince yönetim de biz de çocuksu düşten uyanmış olduk. Futbolculardan talep edilen indirim sonucunda kimlerin kalacağı bile belli değil henüz.  Yönetimde birer Truva atı gibi duran bazı yöneticilerin her adımı sabote etmeye çalıştığını da düşünürsek, Fikret Orman’ın kendisini nasıl bir kuyunun içinde bulduğunu tahmin etmek zor olmayacak. Ha bir de şike sürecinin UEFA’dan nasıl döneceği konusu var elbette.
 
 
1 Mayıs’ta UEFA’dan çıkan “geçici” af, Orman yönetiminin özgüvenini şişirmiş ve bir iki gün önce gönüllü personel olarak aldıkları İbrahim Altınsay ile –bence- samimi bir biçimde projeler üretmek için düğmeye basmışlardı. Gel gör ki, işler öyle yürümedi. Cem Bilge ve Altınsay’ın istifaları başkanın zaten değişmekte olan stratejisini uygulamaya koyması için bir fırsat yaratmış oldu.

Önümüzdeki birkaç yıl boyunca hem kulübü düzlüğe çıkarmak hem yeni stat yapmak hem de sportif başarı kazanmak hiç mümkün görünmüyor. Ama biliyoruz ki, sportif başarı yoksa kelle avına çıkmış yönetici, gazeteci, digitürkçü kim varsa bir anda tepenize çöreklenir ve hiçbir projenizi hayata geçiremezsiniz.

İşte böyle bir durumda Mustafa Denizli’nin akla gelen ilk isim olması çok normal. 2009’un çift kupalı hocasının asıl başarısı o kupalardan çok yönetimle kamuoyu arasında bir tampon bölge oluşturmasıydı. Oynattığı futbol eleştirilse bile hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir yönetici olarak Denizli ismi, eğer anlaşma sağlanırsa, başkana ve yönetime geniş alanlar bırakacak gibi görünüyor. Bu geniş alanların değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini göreceğiz. Ama kesin olan şey şu ki, o çocuksu mutluluğun vaat ettiği “yeniden yapılanma” Mustafa Hoca’yla birlikte başka bir bahara bırakılmış olacak. Hoca eldeki malzemeyle takımı kurar, çıkar oynatır. Başarı gelirse ne ala; ama gelmezse de bir paratoner olarak Denizli, yönetime üç maymunları oynama şansı verir. Eğer bu birliktelik beklenmedik bir anda sekteye uğramazsa ve bu zaman zarfında kulübü hukuksal ve ekonomik olarak düze çıkarmaya çalışacak olan yönetim bu çabasında ilerleme kaydederse ancak o zaman “yeniden yapılanma” gündeme gelebilecek.
 
 
Yani cenazeye gitmek için çocukları komşuya bırakır gibi, zor günlerde futbol şubesi güvenilir bir emanetçiye teslim edilecek.
Yeniden yapılanma, altyapıyı belli bir felsefeyle oluşturma ve genç takımlarla A takım arasındaki sağlıklı köprüyü kurma işi, pek çoğumuzun düşündüğünün aksine büyük bir yatırım gerektiriyor aslında. Hem maddi hem de entelektüel bir yatırım. Böyle düşünüldüğünde Altınsay’ın göreve erken gelmiş ve yine çok erken gitmiş olduğunu söylemek mümkün. Yazık oldu.