Serendipity- Son 6 ayda Beşiktaş adına yaşanan
ne varsa aslında kah güldürdü kah öldürdü. Siyahı da var beyazı da.
Sezon başında Demirören sultasından
kurtulmak için en dibe varmaya razı olacak hatırı sayılır bir taraftar grubu
vardı. Zaten dibe vurulmuştu; ama -mış gibi yapılarak idare ediliyordu uzun
süredir.
Demirören’in bir futbol mucizesi
olarak adlandırılacak biçimde Federasyonun başına geçmesiyle; artık -mış gibi
yapan kimse kalmadı ortalıkta. Takke düşünce zaten bildiğimiz kel göründü. İşte
bu dibin dibini kazıyan kel durum umutsuzluk yerine bir bayram havası estirdi
ortalıkta. İbrahim Altınsay ve FEDA hamleleri güneşe doğru yürümeye azimli
taraftarı daha da heveslendirmişti. UEFA’ya yapılan ilk savunma ve “biz yeni
bir yönetimiz, eski yönetimin hatalarını kabul ediyor ve tekrarlanmayacağını
garanti ediyoruz” açıklaması aynı zamanda içeriye de bir mesajdı. Tüm bunlar
olup biterken Milangaz gölgesinde bile olsa basketbol takımının adım adım zirveye
yolculuğu, “ayağa kalktık, geliyoruz” diye coşturuyordu hepimizi.
İlk çatlak teknik direktör arayışı sırasında
belirdi. 5 benzemez’in adı bir arada telaffuz edilmeye başlandığında ilk
darbeyi de yedik, İbrahim Altınsay, gittim ben dedi. Bu haber, BBL
şampiyonluğunu bile gölgeledi kimileri için. Ardından at başı giden iki süreç
mide bulandırıcı oldu. Birincisi Levent Erdoğangillerin şantajıyla iş başına
getirilen Samet (ki, küfürleri kulaklarımızda hala) diğeri de açıkça
istenmediğimiz halde stat dilenciliği. Küçülme ve futbolculardan indirim
talebinin kötü yönetilmiş olması da cabası elbette.
Samet konusunu bir sonraki
paragrafa bırakmak üzere stat konusunda bir iki söz söylemek gerek. Türk
Telekom Arena (ki bence adı Ali Sami Yen’dir) konusunda Beşiktaş taraftarının muhatabı
Galatasaray taraftarı; Beşiktaş yönetiminin muhatabı Galatasaray yönetimidir! Bakanla,
başbakanla futbol âlemi arasında kalın bir çizgi olmalıdır. İnönü (Şeref Bey)
nasıl bizimse TT Arena (Ali Sami Yen) da Galatasarylıların evidir. Adam seni
evine almak etmek istemiyorsa araya patronları sokup zorla girmeye çalışmanın âlemi
yok. İstenmiyorsan uzak dur. Yarın bir gün, bugünkü gerilimi iş edinen iki üç
ergen Taksim’de birbirine girip, arbededen bir bıçak darbesiyle mağlup
ayrılacak olan tarafın vebali boynunda olur.
Bu süreçte “yönetim yenidir,
acemilikleri olacaktır” diye düşünmek de gerekiyordu. Nihayetinde gerçekten taş
ve altındaki elleri görmezden gelmenin hakkaniyeti de âlemi de yoktu. Ancak
Samet hamlesi akıl alır gibi değil gerçekten. Kariyer gak guk demeyeceğim,
bunların her biri mikro egemenliklerin meşrulaştırma araçları. Carlos Carvalhal
ile Samet Aybaba’yı kefelere koyduğumda bana Carlos daha Beşiktaşlıydı gibi
geliyor. Aybaba ailesi dışında Samet’in “Beşiktaş’ın Çocuğu” olduğunu hala
söyleyen bir tek L. Erdoğangiller kaldı sanırım. Rıza’ya, Şifo’ya, MAF üçlüsüne
büyük haksızlık bu. İlk icraatı Ernst’i kesmek olan bir hoca başarılı olsa bile
takımın başında görmek isteyeceğim bir hoca değildir. Susurluk, Ali Fevzi Bir
ve benzeri isimlerle yan yana anılmış bir teknik direktör benim için zaten
bitmiştir. İki gün sonra Mehmet Ağar’ı ziyarete giderse şaşırmayacağım.
Bu sezon bağrıma taş basıyorum. Kombine
konusu belli değil ama alsam da almasam da bu yıl benim için Beşiktaş yılı
değil.