6 Temmuz 2012 Cuma

Bağrına Taş Basmak


Serendipity- Son 6 ayda Beşiktaş adına yaşanan ne varsa aslında kah güldürdü kah öldürdü. Siyahı da var beyazı da.

Sezon başında Demirören sultasından kurtulmak için en dibe varmaya razı olacak hatırı sayılır bir taraftar grubu vardı. Zaten dibe vurulmuştu; ama -mış gibi yapılarak idare ediliyordu uzun süredir.

Demirören’in bir futbol mucizesi olarak adlandırılacak biçimde Federasyonun başına geçmesiyle; artık -mış gibi yapan kimse kalmadı ortalıkta. Takke düşünce zaten bildiğimiz kel göründü. İşte bu dibin dibini kazıyan kel durum umutsuzluk yerine bir bayram havası estirdi ortalıkta. İbrahim Altınsay ve FEDA hamleleri güneşe doğru yürümeye azimli taraftarı daha da heveslendirmişti. UEFA’ya yapılan ilk savunma ve “biz yeni bir yönetimiz, eski yönetimin hatalarını kabul ediyor ve tekrarlanmayacağını garanti ediyoruz” açıklaması aynı zamanda içeriye de bir mesajdı. Tüm bunlar olup biterken Milangaz gölgesinde bile olsa basketbol takımının adım adım zirveye yolculuğu, “ayağa kalktık, geliyoruz” diye coşturuyordu hepimizi.

 İlk çatlak teknik direktör arayışı sırasında belirdi. 5 benzemez’in adı bir arada telaffuz edilmeye başlandığında ilk darbeyi de yedik, İbrahim Altınsay, gittim ben dedi. Bu haber, BBL şampiyonluğunu bile gölgeledi kimileri için. Ardından at başı giden iki süreç mide bulandırıcı oldu. Birincisi Levent Erdoğangillerin şantajıyla iş başına getirilen Samet (ki, küfürleri kulaklarımızda hala) diğeri de açıkça istenmediğimiz halde stat dilenciliği. Küçülme ve futbolculardan indirim talebinin kötü yönetilmiş olması da cabası elbette.

Samet konusunu bir sonraki paragrafa bırakmak üzere stat konusunda bir iki söz söylemek gerek. Türk Telekom Arena (ki bence adı Ali Sami Yen’dir) konusunda Beşiktaş taraftarının muhatabı Galatasaray taraftarı; Beşiktaş yönetiminin muhatabı Galatasaray yönetimidir! Bakanla, başbakanla futbol âlemi arasında kalın bir çizgi olmalıdır. İnönü (Şeref Bey) nasıl bizimse TT Arena (Ali Sami Yen) da Galatasarylıların evidir. Adam seni evine almak etmek istemiyorsa araya patronları sokup zorla girmeye çalışmanın âlemi yok. İstenmiyorsan uzak dur. Yarın bir gün, bugünkü gerilimi iş edinen iki üç ergen Taksim’de birbirine girip, arbededen bir bıçak darbesiyle mağlup ayrılacak olan tarafın vebali boynunda olur.

Bu süreçte “yönetim yenidir, acemilikleri olacaktır” diye düşünmek de gerekiyordu. Nihayetinde gerçekten taş ve altındaki elleri görmezden gelmenin hakkaniyeti de âlemi de yoktu. Ancak Samet hamlesi akıl alır gibi değil gerçekten. Kariyer gak guk demeyeceğim, bunların her biri mikro egemenliklerin meşrulaştırma araçları. Carlos Carvalhal ile Samet Aybaba’yı kefelere koyduğumda bana Carlos daha Beşiktaşlıydı gibi geliyor. Aybaba ailesi dışında Samet’in “Beşiktaş’ın Çocuğu” olduğunu hala söyleyen bir tek L. Erdoğangiller kaldı sanırım. Rıza’ya, Şifo’ya, MAF üçlüsüne büyük haksızlık bu. İlk icraatı Ernst’i kesmek olan bir hoca başarılı olsa bile takımın başında görmek isteyeceğim bir hoca değildir. Susurluk, Ali Fevzi Bir ve benzeri isimlerle yan yana anılmış bir teknik direktör benim için zaten bitmiştir. İki gün sonra Mehmet Ağar’ı ziyarete giderse şaşırmayacağım.

Bu sezon bağrıma taş basıyorum. Kombine konusu belli değil ama alsam da almasam da bu yıl benim için Beşiktaş yılı değil.