8 Kasım 2008 Cumartesi

İnadına Delgado, İnadına Şut ve Görmeye Alışacağımız Goller



“… Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
…”

Beşiktaş 5 - Kocaeli Spor 2


Chatlak - 2-0 geriye düşünce takım, birçok “iyi gün dostu” homurdanmaya başladı. İnancın ve umudun yitirilmemesini kezlerce dile getiren bu satırların sahibi de onların bir kısmını telkine yeltendi elbette.
Biraz nostalji yapalım…
Denizli’nin kimyasında mı var acaba geriden gelip maçlar kazanmak? 2001 yılında Fener’in başındayken İstanbul’da Antep ile yaptıkları bir maçı hatırlıyorum. Fenerbahçe bilmem kaç maçtır yenilmezliğini sürdürürken, bir yandan Antep ile şampiyonluk maçına çıkıyordu. İlk yarı skoru tam evlere şenlikti. Antep Kadıköy’de 3 gol atmış, kalesinde gol görmemişti. Yani 0 – 3’tü. Ama n’olduysa ikinci yarı oldu. Fener stadının skorboardunda maç sonunda “4 – 3” yazıyordu. Tarihe geçen bu maçta 18 dakikada 4 gol bulan Fener’in başında Denizli vardı…

Son şampiyonluğumuzu yaşadığımız 2002 – 2003 sezonunda İstanbul’da oynanan bir Beşiktaş – Kocaeli maçı anımsıyorum. Kocaeli deplasmanda 1 gol buluyor ve Beşiktaş daha oturmamış kadrosuyla çırpındıkça çırpınıyordu. Ama son dakikalarda “vur, kır, parçala” taktiğiyle ve de özellikle Ahmet Dursun’un çabasıyla bastırdıkça da bastırıyordu Karakartal. Maçı da 2 – 1 almaya başarıyordu. Çırpınan bir diğer isim ise Körfez’in o zaman ki hocası Hikmet Karaman’dı… Maçtan sonra Beşiktaş’ın futbolcularına, hakemlere, kısılmış sesiyle veryansın ediyordu. “Formaları değiştirip çıkalım 5 atarız 5!” deyip duruyordu canlı yayın ekranlarına “Terimvari” havasıyla. Beşiktaş, forma değiştirmeye gerek kalmadan, sezonun ikinci yarısında Kocaeli’yi Kocaeli’de 5’leyip Karaman’a selam ediyordu.


Eee dün akşama gelelim artık…
Yediğimiz gollerin ikisi de sol kanattan oldu. Özellikle ilk golde kanadında olmayan Üzülmez, Zapo ve Rüştü’nün zincirleme hataları vardı. Hele Zapo’nun ceza sahasının hemen dışında rakibin ayağına topu atması hiç de beklenecek bir şey değildi kendisinden. İkinci golde gene kanadında olmayan Üzülmez bizi üzdü. Onun boşalttığı alana Zapo kayınca göbek kabak çiçeği gibi açıldı ve Semavi golü buldu.

Dün akşam 70’li dakikalara kadar ayağına her top geldiğinde bireysel küfürlere maruz kalan ca’nım Delgado gerçekten ters ayakla mı çıktı stada nedir bolca top kaybetti. Herkes de haliyle, hele de 2 – 0 geriye düşünce mırıl mırıl konuştu durdu. Koca bir “ama”nın ardından birinci golün ortasını yapan, enfes bir galibiyet golü atıp takımın rahat nefes almasını sağlayan, Nobre’yle tıkır tıkır paslaşıp ona golü attıran bir adama da sanki fazla huysuzlanıyoruz demem mubahtır. Bırakalım o “kafasına göre” oynasın, bizim istediğimiz yerlere paslar atmasın.

Son maçlarda, özellikle Denizli geldikten sonra Tello, Sivok ve Nobre çok olumlu ve yararlı olmaya başladılar. Sivok orta sahaya kaydığında da etkili, defansta kaldığında da. Nobre atıyor, koşuyor, pres yapıyor. Artık bolca şut da çekiyor. Tello ilk geldiği günlere sanki dönecek gibi. Bir de bu ekibe Holosko eklenirse tadından yenmeyecek bir takım olacağız.

Beşiktaş acayip bir şut yüzdesiyle oynuyor. Kaleyi tutuyor veya tutmuyor, hiç önemli değil. “Yahu nasıl vuruyorsun” yerine Beckett’in dediği gibi “Yine dene, yine yenil” dememiz lazım: “Yine deneyin yine dışarı atın!”. En sonunda 3 direğin içine -bu maçta Delgado ve Nobre’nin yaptığı gibi- atarız işte. Yenile yenile yenmeyi, dışarı ata ata içeri atmayı öğreniriz.

Ve şampiyonluk… Şampiyonluk aceleye gelmez. Sakin ve emin adımlarla olur. Arkadan gelmek daima iyidir. Bizim acelemiz yok. Bu takım şampiyon olacaksa o sezon bu sezondur.
“Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
…”
Not: Dün akşam 2 gol atan Nobre'nin yaşgününü kutlayan ve cinsel tacizci, ahlaksız, arsız bir adam olan Hüseyin Üzmez'i unutmayan taraftara da ayrı bir teşekkür etmek lazım.

2 Kasım 2008 Pazar

Namağlup olmanı değil, iyi futbol oynamanı seviyoruz...

Kayseri Spor 1 - Beşiktaş 0

Serendipity - Üç puan kaybetmiş üç büyükten birinin taraftarı olarak, bugün benden beklenen moral bozukluğu içinde değilim nedense. Her şeyden önce Anadolu takımlarının üç büyükler için kestirilemez deplasmanlar olmasından keyif alıyorum. Kaldı ki Kayseri, bu sene ligin en zor deplasmanlarından biri, geçen yıllarda olduğu gibi. En azından kendi sahalarında gerek ülke büyükleri gerekse Avrupa kupalarında karşılaştıkları takımlara karşı sergiledikleri öz güveni takdir etmek gerekiyor.

Bununla birlikte nasıl oluyor da Kayseri ve benzeri takımlar hiçbir zaman ligin son haftasına kadar şampiyonluğu kovalayamıyorlar, bunu sormak gerek. Geçen yıl Sivas Spor bile son haftalara girerken artık iyiden iyiye şampiyonlukla ilgisi olmadığını ilan etmişti. Bu noktada Anadolu takımlarının son haftalara doğru düşmekte olan takımlara servis yapıp yapmadıklarını da sorgulamak gerek.

Biraz da maçtan söz etmem gerekirse, yüksek bir mücadele seyrettik bugün. Mücadele ile zevkli futbolun ters oranlı olduğunu biraz daha net gördüm. Pozisyonları olan bir karşılaşma olmasına rağmen iki takım için de saç baş yolduracak pozisyon yoktu çok fazla. Hatta Kayseri'nin golü kaçsaydı bile saç baş yoldurmazdı sanıyorum.

Denizli'nin Tello'yu kazanmış olması ne kadar sevindiriciyse, acaba Delgado'yu kaybediyor mu, sorusu da o kadar ciddi. Ertuğrul'un gitmesiyle birlikte Delgado'da ciddi bir düşüş gözleniyor. Holosko, bu yıl zaten hiç istenen performansına ulaşamadı. Bobo, 50. gol lanetiyle boğuşuyor. Peki nasıl olacak bu işler?

AlKaraKartal sayfaları elbette bu soruya yanıt üretmeye memur değil. O işe gönüllü anlı şanlı yorumcularımız var. Ama şunu söylemek mümkün, Beşiktaş mevcut kulüp yapılanmasının çapı kadar bir futbol koydu ortaya. Yani, yüz küsür milyon dolarının bilmem şu kadarı başkanına olan büyük bir kulüp nasıl oynarsa öyle oynadı. Avrupa ve dünya futbolu için küçük, yerel ligi için yeterli bir futbol.

Lafı çok eveleyip gevelememek lazım. Türkiye'nin bir gerçeği var, endüstriyel futbol denen gerçekliği reddetmeyen; ama onun gereklerini yerine getir(e)meyen yönetimler. Benim gönlüm zaten endüstrinin bulaşmadığı bir geçmiş güzel günlerin futbolu; ama biliyoruz ki bu istek, McDonalds'ın olmadığı bir Türkiye hayal etmek kadar bir hayal.

Şampiyonluk şart değil çok oynayan, hep oynayan, iyi oynayan bir takımım olsun istiyorum. Sevinmek için değil, gurur duymak için sevdik. Yönetimiyle, hocasıyla, futbolcusu ve top toplayan çocuklarıyla gurur duymak, en büyük dileğim...