Bursaspor 1 - 2 Beşiktaş
Serendipity - Bu akşam sonucu beklenmedik Bursaspor maçının ardından eski
ama yeni bir tartışmanın içine düştük. Quaresma söz konusu olduğunda benim de
duygularım dört bir penceresi açık cereyan yapan bir oturma odası gibi. Her bir
pencereden bir rüzgar esiyor ve duygularımı oradan oraya uçuruyor. Ha, bu arada
görüşlerine değer verdiğim pek çok futbol okur yazarı kadar “rasyonel”
olamıyorum.
Quaresma, unutulmasın ki, pek çok medyatik ve yanlış
transferlere imza atan Demirören yönetiminin transferi değildir. Beşiktaş taraftarı
iki yıl boyunca Q7 transferi için yönetimi adeta ablukaya almıştır. Yönetim popülist
bir davranışla bu rüşveti vermiştir taraftara. Alves’in Athletico Madrid
tarafından 500 Euro’ya alındıktan bir gün sonra Beşiktaş’a bonservisinin yarısı
karşılığında 3 milyon Euro’ya satıldığını bugün öğrendim, örneğin. Q7 böyle bir
transfer değildir.
Q7 eleştirileri neredeyse aynı noktada birleşiyor: takım
için oynamıyor, kendine oynayarak takımı bozuyor! Bu yanlış bir saptama olmasa
da örneğin, Fernandez’in Maccabi maçında ceza yayı önünde övgülerle alkışlanan
top kaldırmaları, üç kişinin arasından çıkmaları ne kadar takım oyunu
dahilindedir, sormak lazım. Burada Fernandez’i kurtaran bu spektaküler hareketlerin
başarıyla sonuçlanmış olması mıdır, evet öyledir. Simao’nun vücut vücuda
mücadelelerden yılmasının takım oyununu sekteye uğrattığını söylemek abartılı
mı olur? Almeida’nın her on pozisyonun sekizinde ofsaytta beklemesini nasıl
açıklamalıyız? Ya da müthiş kesici olarak övülen Toraman ya da Egemen’in
önlerine düşen topu, beş metre ilerideki orta saha oyuncusuna değil de Allahverdi’ye
asılmaları takım oyununu destekleyen hamleler mi?
Q7’nin ciddiyetsiz oynadığına ilişkin eleştiri de ikinci
sırada geliyor. “Takımı yenikken kıçıyla top tutmaya çalışan adam” eleştirisine
belli bir bağlamda katılmamak mümkün değil. Ama o bağlamın nasıl bir bağlam
olduğunu da iyice sorgulamak gerek. Takımınız yenilebilir; ama oyuncularınız
futbolun güzel oyun olma niteliğine katkıda bulunacak biçimde “şov” yapabilir. Neyin
peşindeyiz, her hafta üç puanı cebe indirmenin mi yoksa oyunu güzel oynamanın
mı? Her şeyi kazanç’a indirgeyince kaçınılmaz olarak üç puan eşittir başarı o
da eşittir para, denklemini onaylamış oluyoruz. Kusura bakılmasın kimse de
yanlış anlamasın, ezbere bir “endüstriyel futbol eleştirisi” geyiğine sardırmak
niyetinde değilim.
Q7 yetenekli ama faydasız bir adam olabilir, takımına
faydası olmadığı gibi zararı da dokunuyor olabilir; ama allah aşkına söyleyin, futbol
dediğimiz şeyin seyirlik bölümü bir çuval keçiboynuzundan çıkan bir kaşık bal
değil midir? Beşiktaş’ın son iki sezondaki jeneriklere konu olacak
pozisyonlarının futbolculara dağılımı nedir? Yanıt vereyim, bu akşam İsmail’in attırdığı
iki güzel golü görmezden gelirsek, iki adet Guti ara pası geri kalan hepsi
Quaresma trivelaları, kıçıyla top durdurmaları, bacak araları vs’dir. Ha, tüm
bunların takımın artı bakiyesine katkı yapmadığını söylerseniz bunu anlarım;
ama o artı bakiyenin sağlanmasında en büyük emeği vermiş adam, İbrahim Üzülmez
bu takımdan kovulurken pek çok arkadaşım neredeydi? Metin-Ali-Feyyaz’dan sonra
bu takımın gerçek efsanelerinden birisi olmaya Pascal’dan daha fazla adaydı
Üzülmez. Önce terlik kavgası ardından da yumruklama sonucu evlere şenlik bir
basın toplantısıyla gönderilen Üzülmez’in ardından Kazan’da toplanıp Akaretler’e
yürümeyen taraftarın bugünkü Quaresma’ya eleştiride bulunması bana fazlasıyla “sentetik”
geliyor. Bu sentetiklik teknik açıdan bakıldığında iş görebilir. Ama futbola “teknik
bakış”ın Demirören yönetimiyle herhangi bir farkı olmadığını düşünüyorum.
Bu tekniğin karşısına ruh’u koyarsak Quaresma’nın Pascal’dan
daha fazla Asi Ruh olduğunu söyleyebilirim. Gole gidebilecek yolda daha
güzelini, büyüleyicisini yapmak dışında oynayamayan bir adamdan söz ediyoruz. Başka
türlüsünü beceremiyor adam. Ve emin olun Q7’nin Beşiktaş’la işi bittiğinde onu üçüncü
sınıf filmlerde, kötü yarışma programlarında, reklamlarda görmeyeceğiz. Geldiği
gibi gidecek, ben onda bu ruhu görüyorum yani asil bir tarafı olduğunu
düşünüyorum.
Quaresma’yı öldürmeyin, lütfen!