31 Ekim 2008 Cuma

Tadını çıkarma vakti


Beşiktaş 3 - Antalya Spor 0


Chatlak - Herhalde Türkiye Kupası’na verilmeyen önemden dolayı 4 büyükler de ligde sahaya sürdükleri 11’lerini sahaya sürmeyip, daha alternatifli bir kadro ile maça çıktılar. Neticesinde Fener ıkına sıkına, kötü bir futbolla 1-0 kazanırken, Trabzon dağıldı. Galatasaray ise yavan bir maçın ardından berabere kalırken, maç boyunca pas hatası zengini Beşiktaş aslında rahat olmayan ama tabelaya bakınca farklı görünen bir skorla maçı aldı.

Grubumuzda kuralar ilk çekildiğinde, bir çok kişi tarafından çeyrek finale kalacak iki takım Beşiktaş ve Trabzon olarak görülüyordu. İlk sınavlar sonunda Beşiktaş büyük bir adım atarken şimdi potaya bir de Antep girdi. Ve haliyle işler karıştı. İki hafta sonra Trabzon deplasmanından en az 1 puan almak mecburiyetindeyiz. Aksi halde Antep deplasmanında yapılacak bizim için gruptaki son maç stres yüklü geçebilir. Çünkü ligde de aynı dönemde zorlu bir viraj var. Bakalım…

Dünkü maça gelecek olursak… Lig maçlarını Pazartesi, Cuma ya da hafta sonu gündüz oynayan bir takım oldu Beşiktaş. Mesela bu hafta Kayseri maçı gündüz, bir sonra ki hafta içerde oynayacağımız maç Cuma. Gene de taraftar oldukça istekli ve tribünleri doldurma gayretinde. Dün de hafta ortası olmasına rağmen tahminlerin üzerinde bir seyirci, oldukça iyi bir performans ile destekledi takımını.

Delgado’ya sahadayken tahammül edemeyen bazı taraftarlar da dün dört gözle kendilerinin yokluğunu hissettiler. Çok top kaybetse de zaman zaman defansın arasına yaptığı yarıcı dalışları aradık Serdar’dan ama pek de göremedik. İyi niyetle mücadele etti ama becerisi bu kadardı. Ali Tandoğan’ı yazmak istemiyorum. Uğur ise tek başına nedense yavan kaldı. Delgado ile çok iyi uyumları var. “Eşsiz Girilmez” tabelası asıp ikisini birlikte sahaya sürünce keyifle izleyeceğimiz bir takıma bürünüyor Beşiktaş. Bobo, Tello, Zapo üzerine edilecek kelamlarımı ise yayın yönetmenimizin yazımıza kesik atmaması ve bloğumuza yazımızın tam yetmesi için bir sonraki yazıya bırakıyorum.

Denizli ile birlikte 3 maç sonunda değişen en önemli şey takımın bolca şut atması. Geçtiğimiz Sivas maçının içinde dörtlü savunmadan üçlü sisteme geçmişti takım. Bu maçta da maçın çözümsüzlüğe gittiği kısımlarda Sivok orta sahaya kayarak sabit bir sistemde kalmadan oynak bir yapı içinde olduğunu gösterdi takımın.

Ligde ve kupada namağlup lideriz. Bi’ biz varız, bi’de Liverpool. Tadını çıkarmaya bakalım…

28 Ekim 2008 Salı

Bilgi Güçtür Diyenler, Bu Ülkede Güç Cahilin Elinde


Cuma akşamı, İnönü'den geldim kuruldum bilgisayarımın başına. Bir de ne göreyim, Diyarbakır mahkemesi kapatmış bizim Al-KaraKartal'ı. Yahu ne halt ettik biz, bilmeden zülfiyare mi dokunduk diye mırıldanırken, sudabalık dedi ki, "Kendini o kadar önemseme! Tüm blogger'lar kapatılmış."

İçim rahatladı biraz, ama kapatma kararını öğrenince sinirlerim kalktı ayağa. Bu nasıl bir cahilliktir yahu. Saha kapat, kanal kapat, yetmiyor domain kapat. Bir topçusu kırmızı kart gören takımın sonraki hafta maça çıkmasını yasaklamak gibi bir durum bu. Hukukçu dediğin kimse bilişim konusunda bilgisiz olabilir; ama buradaki sorun cezalandırma üzerine bir bilgisizlik olunca insanın asfalyaları atıveriyor. Ben bir suç işleyeyim, sen benimle birlikte ekmek-süt aldığım bakkalı da cezalandır. Roma Hukuku mu artık, İsviçre Medeni Kanunu mu ya da Kılık Kıyafet Yasası mı hangisiyse işte; alın bu yargıçları hakimleri yeni baştan okutun kardeşim. Kopya çekenin de sülalesine Lig TV izlememe yasağı getirin. Daha iyisi günde yirmidört saat banttan Toroğlu işkencesine maruz bırakın. Ama bu kimselere hukukumuzu emanet etmeyin lütfen.

Yayıncı kuruluş da bu süreçte pek masum değil. Bakın ekşi sözlükte sağolsun bir arkadaş bulmuş çıkarmış avukatların ne yapması gerektiğini:
"infringement notification for google blogger"

Şimdi bir telif konusu var. Bu konuda kimsenin ekmeğiyle oynamak olmaz, bunu baştan kabul ediyoruz. Birileri haksız kazanç elde ediyorsa ona dur bakalım demek gerekir.

Hafta sonu Şansal-Erman ikilisi açıktan Kale Kilit reklamı yaparken, "kardeşim etik?" diyecek olsanız size "tartışmalı pozisyonlara gelince ele alacağız o konuyu" diyecek kadar laubali arkadaşlar gönderdiğimiz tepki mailine ne yazmışlar:
Bizim amacimiz da tam olarak 'iletisim ozgurlugune ve etik yayinciliga' cozum bulmak icin basvurulmus bir aksiyondu.

Hadi ya!

Neyse işte bu süreç nedeniyle Sivas maçıyla ilgili yazamadım bir şeyler. Umarım kendimi topralayıp kupa maçı öncesi yazarım.


19 Ekim 2008 Pazar

İştahsızım, ağzımda bir kekre tat!

Gençlerbirliği 1 - Beşiktaş 3


Serendipity - Sezon sonunda gelebilecek bir şampiyonluk bile ağzımdaki kekre tadı silebilir mi, bilmiyorum. Bu takımın şampiyonluktan önce, acil olarak öz değerlerini hatırlaması gerekiyor. Son 15-20 günde bu değerleri hatırlatabilme olasılığı yaratan iki gelişme yaşadık. Birincisi Ertuğrul Sağlam'ın istifasında dillendirdiği Seba patentli "Beşiktaşlılık duruşu" idi. Diğeriyse Süleymen Seba'nın bizim "şairler parkı"na dikilen heykeli ve açılış töreniydi. Sayın Seba, Beşiktaş belediye başkanına "Önce Baba Hakkı'nın heykelini dikeydiniz keşke" siteminde bulunmuş. Açılıştaki konuşmasında da kendisine has üslubuyla "benim dönemimdeki başarıların asıl sahibi fütbolculardır" dedi. Neredeyse hiç "ben" demeden tamamladı konuşmasını.

Selefin beyefendilik düzeyi halefe bir şeyler anlatıyor olmalı.

Bu akşamüzeri Gençlerbirliği'ni 3-1 geçmeyi bildi Beşiktaş. Takımda ne değişmişti, öncelikle kulübenin patronu değişmişti. Denizli'nin takımında alışık olduğumuz tertibin dışında defansın sağında Toraman, solunda Üzülmez vardı. Maçın ikinci yarısında da haftalardır raf ömrünü dolduran Ali Tandoğan tozu alınmadan sürüldü sahaya.

İlk 13 dakikada 3-0 öne geçen takımınızdan rahatlamasını, ayağa paslarla oyunu sürekli gözetim altında tutması ve saldıran rakibe karşı 5'i, 6'yı bulmasını beklersiniz. Böyle olmadı bugün. 3. golden sonra durdu takım. Yetti bu kadarı, diyerek çekildi geriye. Bu yıl iyi bir takım kuramamış olduğunu söyleyebileceğimiz Gençlerbirliği iyi oynamış gibi göründü; ama aslında onlar da oynamadı. Beşiktaş'ın defanstan savuşturmalarını toparladılar ama iyi kullanamadılar. İlk yarıda Kahe'nin ceza alanı içinde kendisini yere atmasını yemeyen hakem, neden sarı kart göstermedi, bilmiyorum. İbrahim'in yaptırdığı penaltıda da bariz gol şansı apaçıktı; ama hakem Üzülmez'i kızartmadı. Maçın sonlarına doğru Tandoğan'ın Ergün'e yaptığı faul zaten nane molla olan tadımızı iyice kaçırdı.

Sağlam'ın takımından tek fark belki de Tello'nun gol atabileceğine ilişkin umutsuzluğumuzun silinir gibi olmasıydı. Bunun dışında pek bir fark görmedim, kendi adıma. Bu takım hala başkanının (basın toplantısında yeni hocası konuşurken kalkıp giden başkanının) karakterini taşıyor. Gelen-giden hocalar bir fark yaratır mı? Bugünkü maç yaratmadığını gösteriyor (erken gelen goller yanıltmamalı, Beşiktaş bu sezon çok maça erken golle başladı). Ama bunu söylemek için erken tabi ki. En azından ilk yarının bitimine kadar ya da Galatasaray ve Fenerbahçe derbilerini beklemek gerekiyor.

Uzun lafın kısası, iştahsızım biraz. "Takım iyi gidiyor"dan yiyesim yok pek.

9 Ekim 2008 Perşembe

Bizce...


"TÜKÜRDÜĞÜMÜ YALADIM" demek
"YALAN SÖYLEDİM" demekten yeğdir!

8 Ekim 2008 Çarşamba

Zengin Çocuklarının Oyuncak Sevdası


AlKaraKartal - Uzaktan kumandalı arabaları, planörleri vardır. İşçi çocukları babalarının üç aylık maaşına el koysa alamazlar onları.

Uzaktan kumandalı arabalarını, planörlerini ilk günün iştahıyla görücüye çıkarırlar.
İşçi - Emekçi çocuklarının gözlerine soka soka; ama onları görmezden gelerek vınnlatırlar cicilerini.

Ellerinde tuttukları kumandaların ve onun hükmettiği oyuncakların kıymetini bilmezler ama. İlk fırsatta kırarlar, koşa koşa babalarına giderler ağlayarak. Anneleri kıyamaz onlara. "Yenisini alıver babişkosu" deyiverirler. Babaları kırmaz ne karılarını ne de tosuncuklarını. Hemen yenisi alınır hem bu sefer, olmuşken daha gelişkin bir model seçilir. Kıymet bilmez tosuncukların kıymet bilmezliği ödüllendirilir böylece.

Kıymet duygusundan yoksun bu civanlar aynı minval büyürler. Özel öğretmenler tutulur, en pahalısından özel okullara gönderilirler. Yine de iki formülü, üç cümleyi yanyana getiremez de bir üniversite kazanamazlarsa babaları onların bu beceriksizliğini ödüllendirmekten geri durmaz: "En iyi okullarda okut babişkosu."

Sonra iş hayatına gelir sıra. Nasıl büyüdülerse öyle çalışırlar babalarının şirketlerinde. bir şirketi batırdılar mı, "Yenisini kuruver babişkosu." Giderek kıymet bilmezlik duygusu kronikleşir. Rağbet gören ama kendilerine ait olmayan ne varsa inanılmaz bir iştahla saldırırlar. Başkaları için bir "değer" olan; ama kendileri için yeni bir oyuncaktan başka bir anlam ifade etmeyen herşeyi jambonlu sandviçlerine mayonez ketçap yapmak isterler. Yaparlar da. Parayla pulla alınabilecek herşeyi alırlar. Para tarafından satın alınamayacak şeylerin hiçbir anlamı yoktur onlar için. Aşk gibi, onur gibi, haysiyet gibi, bir karıncayı incitmekten imtina etmek gibi... Böyle şeyleri anlamsız bile bulmazlar aslında; çünkü anlamazlar ne anlama geldiğini. Kaç lira, diye sorarlar. Yanıt gelmezse, henüz parlatılmış rugan ayakkabılarının izini çıkara çıkara arkalarını döner ve yürüler kırmızı halılar üzerinde.

Baba destekli yöneticisi oldukları kurumlarda padişah değildirler asla, tiran değildirler. Bunların ne analama geldiğini bile bilmezler. Cahildirler anlayacağınız sadece isterler: bozmak için, kırmak için, iğdiş etmek için... Yenisine yer açılana kadar sömürmek isterler. İşleri bittiğinde onlar için yeni oyuncaklar hazırdır nasıl olsa. Anneciklerinin tatlı sesi babişkolarının kulaklarında çınlamaktadır hala: "hadi babişkosu üzme tosunumu". Hiç üzülmezler. Üzülmeyi bilmezler; ama varlıkları bir üzüntüdür diğerleri için. Bir asalak, gereksiz ve can sıkıcı bir uzuv gibi yaşarlar.

Aşklarımızın, hayallerimizin, gelecek güzel günlerimizin ortasına basıverirler ruganlarıyla. Ama suç onlarda değildir. Züccaciye dükkanına katır sokandır asıl suçlu olan. Katır bildiğini okur. Kırar, döker, saçar.

Kartal bir kaç yavru yetiştirir; nedense saksağan olur bunlardan birisi.

7 Ekim 2008 Salı

6 Ekim 2008 Pazartesi

Yürekteki Diş Ağrısı


İstan bul BB Spor 1 - Beşiktaş 1
Metalist 4 - Beşiktaş 1
Beşiktaş 2 - Hacettepe 1

Serendipity - Henüz 18 yaşındayken intihara yeltenen Maksim Gorki, bir intihar mektubu hazırlamıştı, şöyle yazıyordu mektubunda: "Ölümümden Alman Şairi Heine'yi sorumlu tutun; çünkü yürekteki diş ağrısını o icat etti..." Bu intihar girişimi başarısızlıkla sonuçlandı; ama Gorki'nin yüreğindeki diş ağrısı ölünceye dek dinmedi.

Araya bayram girince on günlük çevrim dışı hayat bize yaramadı. Büyükşehir'in Olimpiyat çelmesi, metal fırtınanın da habercisiydi aslında. Metalist'le oynadığımız ilk maç da oldukça haber yüklüydü; ama bu haber teknik heyet ajansına bir türlü düşmedi.

Demirören başkanlığında garip bir huy geliştirdi yönetim: Bir zamanların Fenerbahçesi gibi ne kadar çok bağırırsak o kadar sindirir, şampiyon oluruz huyu. Büyükşehir maçında hakem puanlarımızı çaldı, diye gürlemek tüm Beşiktaşlıları olmasa da bizi rencide ediyor. Hatta takımın kötü oyunu bile bu kadar üzmüyor desem yeridir. Kötü futbol burkuyor, kötü beyanat kahrediyor.

Bu akşam oynanan Hacettepe maçına gelince, dilimizde bir kekre tad kaldı desem yeridir. Metalist maçından sonra yaşananlar bu maçın önüne geçti. Tribünlerin istifa nidaları da ilk beş dakikalık sessiz protestosu da haklı ve yerinde olmaktan uzaktı. Sultan Süleyman'ı yiyen bu devran Sağlam'ı da yer. Yer ve doymaz elbette. Ama gün gelir devran döner. Bu devran dönmeli artık. Tribünlerin yönetime yönelmeyen protestolarını anlamak mümkün değil. Eğer yönetim bu süreçte pir ü pak ise Ertuğrul Sağlam gerçekten sütten çıkmış ak kaşıktır.

Bugünkü oyunun Büyükşehir maçındaki oyundan çok farkı yoktu bence.

Ertuğrul Sağlam ile bitirelim:

Bence Sağlam istifa etmelidir. Ama benim gerekçem pek çoklarıyla aynı değil. Eğer Rıza Çalımbay ile bir kader ortaklığı yapmak istemiyorsa Ertuğrul Hoca'nın şu aşamada, yani ligde mağlubiyeti yokken, hala şampiyonluk umudu varken görevini bırakmalı. Kendisi için, kariyeri için, kendisine duyulan sempatiyi sürdürmek için... Demirören grubunun aklına hoca değişikliği düştükten sonra yolundan döndüğünü görmedik hiç. Ligin 13-14. haftası gibi peşpeşe alınabilecek kötü sonuçlardan sonra Demirören grubunun kendi öz oğullarını boğduran padişahlar gibi Sağlam'ın kellesini taraftarın önüne atması sürpriz olmayacak.

Bunu senden beklemek hakkaniyetli değil; ama bu yönetimin yeni bir çirkinliği sahnelemesine izin vermemek için istifa et Ertuğrul Hoca!

NOT: Haber az önce geldi. Ertuğrul Hoca istifa etmiş. Bu kendisi için olumlu bir hareket. Yönetimin şu sözlerden pay çıkarması dileğiyle: "... Ancak benden önceki ve bana yapılanların benden sonra gelecek antrenörlere yapılmasını istemiyorum."