Ahmet Orhan - Bir ülkenin futbol ülkesi olup
olmadığını anlamak için futbolun oynandığı yerde izlenme oranına bakmak
yeterli. Türkiye sohbet ortamlarının ilk iki maddesinin siyaset ve futbol
olmasına rağmen, yayıncı kuruluş tarafından bu alana akıl almaz bir kaynak aktarılmasına
rağmen ve hatta derbi günleri ülkede hayatın durma noktasına gelmesine rağmen
ülkedeki statların doluluk oranı şaşırtıcı bir biçimde düşük.
Zaman zaman futbol yorum
programlarında da bir eleştiri olarak gündeme gelir bu konu. Karşılaştırmalı
olarak bakıldığında Premiere League’in stat doluluk oranı %92,2. En dolu
tribünlere oynayan ikinci lig olan Bundesliga’da ise oran %89,6. Türkiye’de ise sadece 4 büyüklerin
statlarının doluluk oranı %60’lar civarında. Bu ortalamaya Süper Lig’de top
koşturan diğer 13 takımın statlarını da dâhil edince sonuç çok daha vahim
oluyor.
Maça mı 1 Mayıs’a mı?
Türkiye’de oranların düşük
olmasındaki önemli faktörleri düşünecek olursak ekonomik koşulların belirleyici
olduğunu göz ardı edemeyiz. İkinci bir faktör de statların fiziki koşulları,
trafik sıkışıklığı, otopark sorunu, giriş çıkışlardaki yığılma vb. Statların
asayişi algısı da insanları uzak tutan faktörlerin başında geliyor. Güvenliğin
polisle sağlanmaya çalışıldığı statlarda ya göz yumma nedeniyle ya da aşırı önlemlerden
kaynaklanan sorunlar yüzünden Türkiye’de “maça gitmek”le Taksim’de 1 Mayıs
gösterilerine katılmak arasında pek bir fark kalmıyor. Bu sezonun ilk derbisi
olan Beşiktaş – Galatasaray maçında aşırı önlemlerin kendisi maç girişinde pek
çok tatsız olayların yaşanmasına neden oldu. Kapı önlerine çekilen polis
otobüsleri nedeniyle labirentlerden tek sıra halinde ilerlemeye çalışan
taraftarların tansiyonu durduk yere yükseltilmiş ve sonucunda gözaltılar
yaşanmış oldu.
1989’da Hillsborough’da FA Cup
yarı finalinde karşı karşıya gelen Liverpool ile Nothingam Forest, futbol
tarihinin en acı olaylarından birisine şahit oldu. Aşırı izdiham ve yanlış
güvenlik önlemleri nedeniyle 94’ü statta ikisi sonradan olmak üzere tam 96
Liverpool taraftarı hayatını kaybetti, yüzlercesi yaralandı. Meşhur Taylor
Raporu, olayın nedenlerini şöyle özetliyordu: “… OIay günü sorumlu otoriteler gevşek ve kayıtsız davranmışlar,
gerekli güvenlik önlemleri alınmamış ve polis taraftarlara kötü davranmış idi.
Rapor aynı zamanda futbol kulüplerinin geleneksel yapısının bu tür olayları
önlemedeki zaaflarını da ortaya koyuyordu. Kulüpler genellikle profesyonel
beceri düzeyi düşük amatör kadrolar tarafından yönetilmekte idi ve bunlar
kapasitelerinin üzerindeki sorumluluk alanlarına sahip çıkmakta güçlük
çekiyorlardı. Kulüplerin şirketleşmiş olması ve patronluk sistemi ile
yönetilmeleri onları daha etkin ve verimli bir düzeye getirmemişti” (Kutlu
Merih, http://www.futbolekonomi.com/).
Bununla birlikte, AB yasaları
gereği birden fazla yayıncı kuruluşun yayınladığı maç programında da
düzenlemeler yapıldı. Yayıncı kuruluşlar bir takımın maçlarının 26’sında
fazlasını 10’undan da azını yayınlayamayacaklardı. (Kaynak: İsmail Şayan,
Hayatım Futbol Sayı 44, www.hayatimfutbol.com)
Böylece Taylor raporundan sonra
oturulur hale gelen statlar her sezon sonunda yenilenerek seyirci için daha
konforlu ve güvenli hale getirilmeye başlandı. Bu sürecin endüstriyel futbol ve
seyirci/taraftar geriliminde tartışılması pek çok mecrada hala sıcak bir gündem
olma özelliğini koruyor. Ancak statlarda daha konforlu ve daha güvenli maç
seyrediyor olmak için taraftarlığı seyirciliğe kurban ediyor olmamız
gerekmiyor. Taraftarlar da müşteri olmak zorunda kalmadan en iyisini hak
ederler elbette.
Çok güzel bir çalısma olmus ellerinize saglik, kaynaklar gösterekde tezlerinizi saglam verilerle desteklemissiniz, lakin bana göre Türkiyede insanların maçlara gitmeme sebeplerinin en basında ne stat konforu, ne ulasım eziyeti nede bilet fiyatları ile yayıncı kurulus performansı etki ediyor.
YanıtlaSilBence en büyük sebep futbola bu kadar gönül vermis, ve belkide asırı sekilde her ince ayrıntıya kadar dikkat eden bireylerin, artık filmin sonunu bildikleri için, malum sike ve tesvik olayları ayyuka çıktıgı için, adil bir sistem olduguna güvenmedikleri için, X takımına okkayla ceza verilirken, Y takımı hep pas geçildigi için, icabında bir gecede tüm partilerin hemfikir olarak yekvücut futbol hakkında yasa degistirdikleri için gitmiyor...
Daha sayılacak pek çok sebep var tabikide, isin birde Türkiyedeki gayrisafi milli hasila ortalamasi, ortalama maas alan insanlarin aileleri ile bir defa olsun maca gelip gitme masraflari ile yukarida ornek verdiginiz ulkedeki insanlarin masraflarini ve bu oranların o ailelere yada bireylere aylik yükünü de kiyaslayabilirsiniz.
şike ve teşvik konusu elbette bir numaralı gündem. son bir yılda bu nedenden dolayı sadece benim bildiğim 25-30 mudavim gitmiyor statta maç izlemeye. hatta bir kısmı süper lig yerine bank asya ya da premiere lig, serie a, bundesliga ya da lfp izlemeye başladılar. Ama söylediğim gibi bu son bir yılın tepkisi. bundan önce şike ve teşvik olsa da bilinse de maç izlemenin önüne geçemiyordu. oysa statların doluluk oranları ezelden beri düşük. ekonomik etken gerçekten çok önemli olmakla birlikte anadolu'da bazı maçlar için çok cüzi bilet fiyatları açıklanıyor. yine de gidilmiyor maçlara. pek çok anadolu şehri için trafik derdi de yok. kayseri kadir has stadı yeni olmasına rağmen üç büyük maçlar dışında dolmuyor.
Silyani sanırım her konuda olduğu gibi üzerine konuşmayı, gidip izlemekten daha çok seviyoruz. ya tembeliz ya da bizde yerinde izleme (konser, tiyatro vb) güdüsü gelişmemiş :)