22 Ekim 2010 Cuma

Futboldan mı kopuyorum, bir kısım taraftardan mı?


Beşiktaş 1 - Porto 3


Serendipty - Bu akşam Porto karşısında geleneksel yenilgimizi aldık. Yener miydik? Maça iyi başlamıştık, Nihat ilk pozisyonda (5. dakika) o son vuruş becerisini gösterse, bir kaç dakika sonra Bobo, Nihat ve Nobre 3 saniye içinde 3 vuruşu defansa çakmasa, en azından yenilmeyebilirdik.

Ama bugün bir galibiyet alsak bile makus talihte ne değişirdi ki? Porto iki yıl önceki takımdan bambaşka bir tertibe sahip ama Porto yine Porto. Biz de geçen iki yıla göre başka bir takımız; ama yine biz biziz. Demek ki, bu işi bugünden yarına olmuyor. Dahası kerpiç evi yıkıp konak yapsan bile yine balkon demrine çamaşır asma geleneğini bir anda terkedemiyorsun.

Maçın daha başında hata yapan bir topçuya dümdüz giden taraftar kisvesindeki deşarj makinelerinin arasında maç seyretmek yerine kimseyle dalaşmamak için kendime "angry management" telkinlerinde bulunuyorum. Maç boyunca Hakan'a sövenlerin, Zapo'ya ilişkin herhangi bir eleştiride bulunmamaları da bu abilerin futbolla ne kadar ilgileri olduğunu gösteriyor aslında.

Ali Kuçik ilk kez forma kapmış, Şeref Bey'in İnönü'sünde arzı endam etmiş. bu gencecik çocuğa bile ilk top kaybında homurdanan bir kütleyle maç seyretmek zul geliyor insana. Neyse ki, aklı başında tribün abileri de yok değil. Tribün'ü hala tercih edilir kılan da bu.

Maç konusunda yazılacak hem çok şey var hem de hiçbir şey yok. Azimli, gol kovalamaya çalışan ama yetenekleri kısıtlı bir takım vardı bugün sahada. Rakipte ise istikrar ve zeka vardı. işin özeti bu.

Ben yine de güzel bitireyim yazıyı, Etoo'ya açılan pankart, ne iş? dedirtse de güzeldi. Ondan daha güzel olan 3. golden sonra tüm İnönü'nün Hulk'u alkışlaması içimi ısıttı biraz. İki yıl önce de burada Q7'yi alkışlamıştık. Kimbilir, belki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder