14 Ağustos 2008 Perşembe

2008-2009 Sezonu Yine Hüsranla Malul -Yanılt Beni Kartalım!


serendipty - Az önce UEFA ikinci ön eleme maçını seyrettim: Beşiktaş-Siroki Brijeg. D Smart özürlüsü olduğum için maçı karşıdaki birahanede izledim. Maç 90+2'ye kadar 0-2 seyrediyordu. Ben o sıralarda yanımdaki genç Beşiktaşlı'ya skordan ne kadar mutsuz olduğumu, bu takıma en az 4 gol atmamız gerektiğini söylüyordum ki hoop golü yedik. Yani yine bildiğimiz Beşiktaş.
Maç boyunca gördüğüm şuydu, büyük takım olmanın herhangi bir şartını yerine getirmiyoruz. Oyunu kontrol etmek, skor avantajını yakaladığında rölantiye almak, belli bir kurgu içinde gol aramak gibi standart "takım olma" halleri bile bize çok uzak. 20. dakikada önce Uğur İnceman'nın becerisi, ardından kesilen topu takip eden Aydın Karabulut'un adrese teslim ortasıyla bu takımın en sempatik 'kaptan'ı Delgado'nun kafası ilk golü getirdi. İkinci gol 83. dakikada Serdar Özkan'ın ısrarcı mücadeleciliği ile sıfıra inerek kestiği topa Nıbre'nin dokunuşuyla geldi. arada geçen 67 dakika içinde sözü edilebilecek tek pozisyon Holosko'nun sol çaprazdan vurduğu ve rakip kalecinin kornere çeldiği toptu.
Bu maç üzerine analiz yapmak beni aşım aşım aşıyor. Bu işi futbolbilir abilere/ablalara bırakarak yapabileceğim şeye, tek tek topçular üzerinde dedikoduya yönelmekten başka çarem yok.

Kaleden başlayalım yani Rüştü'den. Geçen yıl yaşanan Porto faciası ve Euro 2008 Almanya performansıyla hatırladığımız Rüştü için bir şey söylemek istemiyorum. Onu Türk kulakburunboğaz'cılarına havale etmek en doğtusu olacak. Hala Hakan Arıkan'ın tek geçilmesinden yanayım. 90+2'de tehlikeli sayılabilecek tek topu içeri alması Suç Rüştü'de mi yoksa Temmuz başında ortakulak ameliyatı olmuş, 40'ına yaklaşan bir adamı kaleye koyan teknik heyette mi bilmiyorum. Rüştü konusunu kapatalım.

Defansın göbeğinde Sivok ve Zan vardı. Sivok fena değildi, hatta bir iki pozisyonda erken hamleler yaparak biraz Zago'yu hatırlattı diyebilirim. Gelelim Gökhan'a, bir pozisyonda rakip futbolcu öyle bir tekme salladı ki sol ayağına aldığı bu darbe sonrası sakatlanıp maçı terketmemesi ezberimizi biraz bozdu ama Gökhan Zan bildiğimiz gibi. Bu adamı Arsenal gerçekten istedi mi allahaşkına? Sağda, gelişinden beri içime sinmeyen, Ali Tandoğan vardı. Bir allahın kulu bu adama taç atışı yapılırken çizginin gerisinde durmasını söylemiyor mu acaba? Gerçi hakem görmedi ama Ali'nin kullandığı bu ihlalli taçlardan birinde takım gol atsa sevincim kuırsağımda kalacak. Solda Tello sırıtmadı, ama insan düşünüyor, bu adamı biz Üzülmez'in alternatifi olarak mı almıştık.

Defansın hemen önünde çift ön libero olarak Uğur İnceman ve Cisse yer aldı. Her ikisi için de benim görüşüm olumlu. İnceman Beşiktaş'lı olma yolunda çok mesafe almış. Canla başla çalışıyor. Elbette insanın aklına Koray Avcı gelmiyor değil. Nasıl geldi, nasıl gitti.

Orta sahada Delgado, Holosko, Aydın Karabulut üçlüsünü, ileride tek forvet Bobo'yu izledik. Geçen yıl teorik olarak Ricardinho ile orta sahanın göbeğinde çok şey beklenen Delgado bu yıl tek başına kalmış gibi görünüyor. Bu adamın tüm sevimliliğine ve futbol becerisine rağmen, takımın gereksinim duyduğu oyun kurucu olduğundan şüpheliyim. Kaptan olmak mücadeleci gücünü arttırmış gibi görünüyor. O bildiğimiz kırılgan halinden uzak, kora kor mücadele içinde gördük kendisini. Ama orta sahadaki yaratıcı kimlikten hala uzak. Hala bir Sergen'i yok bu takımın. Hadi Sergen'i bir yana bırakalım, bir Yusuf Şimşek ayarında oyun kurucusu da yok. Umudum Delgado'nun bu boşluğu dolduracak biçimde kendisini geliştirmesi. Tüm sempatime rağmen biraz karamsarım. Holosko, bariz bir gol pozisyonunu harcaması dışında fazlaca etkili görünmedi. Yine de geçen yıl olduğu gibi bu yıl da İnönü'deki maçlarda çok iş göreceği sinyalleri verdi. Bobo'nun adı hala çok güzel, ağız dolusu söyleyebiliyorsunuz bobbo diye.
Bu yıl Beşiktaşlıların izleyeceği adam soldaki Aydın Karabulut olacak. İlk golde Delgado'ya gönderdiği meşin yuvarlak bana Samsun Sporlu Rıfat'ı hatırlattı. hani şu Tanju'yu Tanju yapan gölgedeki kahraman. Aydın'ı bekleyen tehlike topla oynama sevdası yüzünden üç beş top ezdikten sonra tribünlerin tepkisini çekme olasılığı. İddialı bir topçu olacaksanız hata yapmayacaksınız. Tansiyonu yüksek maçlarda ne seyircinin ne basının ne de teknik ekibin toleransı yoktur. Ama şunu da söylemek lazım, Aydın Karabulut bu takımın en iyisi olma yönünde ilerliyor. Galatasaray'dan Arda'yla karşılaştırısak Aydın'ın güçlü fiziği ve takım oyunu içinde kalmayı bilmesi açısından daha üstün olduğunu söyleyebiliriz.

Ertuğrul Sağlam konusunda da bir iki şey söyleyeyim. Nobre ve Serdar Özkan değişiklikleri yerindeydi. Zamanlaması da oldukça iyiydi. Ama hani o görev başına gelirken vaat ettiği 'zevk veren futbol'dan bir iki örnek görsek artık diyorum. Sağlam yönetimindeki takımdan tek gördüğümüz bol adrenalin ve hayal kırıklığı.

Bu takımın bir de başkanı ve menajeri var. Ama ben bu ikili konusunda konuşabilmek için yeterince ayık değilim.

NOT: Bir avuç da olsa Beşiktaş taraftarı yine mesaj kaygısından imtina etmedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder