Selefin beyefendilik düzeyi halefe bir şeyler anlatıyor olmalı.
Bu akşamüzeri Gençlerbirliği'ni 3-1 geçmeyi bildi Beşiktaş. Takımda ne değişmişti, öncelikle kulübenin patronu değişmişti. Denizli'nin takımında alışık olduğumuz tertibin dışında defansın sağında Toraman, solunda Üzülmez vardı. Maçın ikinci yarısında da haftalardır raf ömrünü dolduran Ali Tandoğan tozu alınmadan sürüldü sahaya.
İlk 13 dakikada 3-0 öne geçen takımınızdan rahatlamasını, ayağa paslarla oyunu sürekli gözetim altında tutması ve saldıran rakibe karşı 5'i, 6'yı bulmasını beklersiniz. Böyle olmadı bugün. 3. golden sonra durdu takım. Yetti bu kadarı, diyerek çekildi geriye. Bu yıl iyi bir takım kuramamış olduğunu söyleyebileceğimiz Gençlerbirliği iyi oynamış gibi göründü; ama aslında onlar da oynamadı. Beşiktaş'ın defanstan savuşturmalarını toparladılar ama iyi kullanamadılar. İlk yarıda Kahe'nin ceza alanı içinde kendisini yere atmasını yemeyen hakem, neden sarı kart göstermedi, bilmiyorum. İbrahim'in yaptırdığı penaltıda da bariz gol şansı apaçıktı; ama hakem Üzülmez'i kızartmadı. Maçın sonlarına doğru Tandoğan'ın Ergün'e yaptığı faul zaten nane molla olan tadımızı iyice kaçırdı.
Sağlam'ın takımından tek fark belki de Tello'nun gol atabileceğine ilişkin umutsuzluğumuzun silinir gibi olmasıydı. Bunun dışında pek bir fark görmedim, kendi adıma. Bu takım hala başkanının (basın toplantısında yeni hocası konuşurken kalkıp giden başkanının) karakterini taşıyor. Gelen-giden hocalar bir fark yaratır mı? Bugünkü maç yaratmadığını gösteriyor (erken gelen goller yanıltmamalı, Beşiktaş bu sezon çok maça erken golle başladı). Ama bunu söylemek için erken tabi ki. En azından ilk yarının bitimine kadar ya da Galatasaray ve Fenerbahçe derbilerini beklemek gerekiyor.
Uzun lafın kısası, iştahsızım biraz. "Takım iyi gidiyor"dan yiyesim yok pek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder