Kamra - Galatasaray ve Fenerbahçenin bol gollü, güzel futbollu başlangıçları bu hafta Beşiktaş'tan beklentileri arttırdı. Geçen haftaki yavan futbol ve beraberlikten sonra daha ligin başında stresli bir ikinci hafta maçı oynadı Beşiktaş. Puan kaybının soru işaretlerini büyüteceği bir maçtı. Malum kulüp şaşalı transferler yapamamış, geçen seneki şampiyon kadrosunu büyük oranda muhafaza etmişti . Üstelik aynı teknik adamla yola devam etmesi, rakiplerine göre daha hazır, oturmuş bir takım olmasını gerektiriyordu. Ancak soru şu: geçen seneki performans, bu sene ligde kadrolarını güçlendirmiş, geçen seneye göre daha motive rakipleriyle mücadele etmeye yetecek mi? Ondan önemlisi bu kadro ve teknik ekip, Şampiyonlar Ligi'ni kaldırabilecek mi?
Antalyaspor maçının ilk yarısı denk kuvvetlerin mücadelesi şeklinde orta sahada geçti. Hatta ilk yarıda top kayıpları bile eşitti. Antalyaspor sert oynadı. bu sert oyun Beşiktaşlı oyuncuları durdurmada etkili oldu. İkinci yarı aynı kadrolar aynı taktikle mücadeleye başladı. Tempo daha da düştü. Değişikliklere kadar maçın en önemli pozisyonu Nobre'nin kafa şutunun kaleci Ömer'in kafasına çarparak çizgiden çıkması, ağlara Ömer'in takılması oldu. Ne zamanki Nobre- Fink yerine Holosko-İnceman girdi, Beşiktaş rakip kaleye daha direk oynamaya başladı. Üst üste birkaç pozisyondan sonra, Nihat'ın hayret verici bir şekilde kaleye abanmak yerine Holosko'ya çıkarmasıyla ilk gol 71. dakikada geldi. Beraberlik için oynadığı her halinden belli olan Antalya bu dakikadan sonra inancını iyice kaybetti. Öyleki Beşiktaşlı oyuncular topu Antalya'ya göstermeden 5-6 dakika boyunca orta sahada pas yapabilme imkanı buldular. İlk golden 7 dakika sonra Tello'nun serbest vuruştan attığı muhteşem golle maç bitti.
Beşiktaş şu haliyle umut vermiyor. Geçen haftaki maçtan sonra söyledik, Beşiktaş hücum organizasyonu yapamıyor. Oyun kurucu 10 numara görevini Tello'nun, Fink'in, Ernst'in yapmaya çalışması şapkadan tavşan çıkarmaktan farksız. Denizli maçtan sonraki açıklamasında mevcut kadroyla oyun kurucu sıkıntısının giderilebileceğini söyledi. Geçen haftaki beraberlikten sonra aksini söylemişti. Demek ki galip gelince oyun kurucu ihtiyacı yok. Mağlubiyet ve beraberliklerde gündeme gelebilir. Ancak elbette ipler Denizli'nin elinde değil, transferi yapacak olan kişide. Denizli durumu idare ediyor.
Transfer demişken Başiktaş'ın transfer politikasına da değinmek gerekir. Öncelikle Beşiktaş isimlere yönelmiyor. Adı sanı bilinmeyen oyuncuları transfer ediyor, edebiliyor. Yenmek ya da yenilmek bir yana güzel futbol kaliteli oyuncularla oynanabilir. Kalite ise oyuncuların transfer piyasasındaki bonservis bedelinden anlaşılıyor. Bu noktada Beşiktaş'ın en kaliteli (ve en pahalı) oyuncusu Bobo'yu satmayı düşünmesini anlamak mümkün değil. Şampiyonlar Ligine beş kala en değerli oyuncunuzu satacaksınız yerine kimi alacağınız meçhul. Sebeb? Bobo'nun yerinde Nobre oynuyor. Peki Bobo'nun yarı fiyatı etmeyen Nobre neden tercih ediliyor. Çünkü pres yapıyor, çok koşuyor. Ancak bizim bir forvetten beklentimiz pres yapması mı (savunma) yoksa gol ve asist yapması mı (hücum)? Bakıyoruz Bobo bugüne kadar Beşiktaş formasıyla 6447 dakika forma giymiş. 41 gol, 17 asist yapmış. Yani her 160 dakikada 1 gol, her 380 dakikada 1 asist demek bu. Nobre ise 5752 dakika Beşiktaş formasını giymiş. 25 gol, 12 asist yapmış. Her 230 dakikada 1 gol, her 480 dakikada 1 asist. Bobonun yaşı 24 piyasa değeri 8 milyon Euro, Nobre'nin ise yaşı 28 piyasa değeri 3,5 milyon Euro (tabi bunlar transfermarkt fiyatları, bu paraları veren var mı o ayrı). Bobo çalım atıyor, top sürüyor, sert vuruyor. Nobre çalım atamıyor, top süremiyor, şut denemiyor. Gollerinin çoğu fırsatçılığının ürünü. Ancak Denizli'nin gözünde Nobre kalıcı, Bobo gidici. Bobo'yu sol açık oynatarak yıpratıyor. Aslına bakarsanız harcıyor. Tabi burada Nobre'nin Türk vatandaşı olmasının ona büyük avantaj sağladığı kesin. Ancak bu avantajı bir ayrımcılığa dönüştürmemek lazım. Öyle olsa Türk pasaportu olan herkesi oynatmak lazım. (Bkz. Batuhan olayı)
Nihat ise herhalde hemen iki gol atayımda şu transfer bedelinin ağırlığını üzerimden atayım hevesinde. İlk yarıdaki en önemli pozisyonda, boştaki Bobo'ya çıkarmak yerine 20derecelik bir açıdan kaleyi düşündü. Top ayağına gelince dağlara taşlara vuruyor. Kaleye denk geleceği günü bekliyor. Nihat iki-üç haftada bir gol atabildiği sürece eleştirilemeyeceğinin farkında. Bu da takım oyununa pek uymuyor. İki haftada 3-4 net asisti harcadı. Bu da bencillik göstergesidir, Denizli'nin onu uyarması gerekir.
Takım genel olarak şöförsüz bir otomobil gibi. Koşuyorlar, pres yapıyorlar, hücuma çıkıyorlar ancak pozisyon yok. Umarım bir şöför bulunur. Yoksa çalımbaz Yusuf'la bu lig bitmez, Şampiyonlar Ligi kabus olur.
Antalyaspor maçının ilk yarısı denk kuvvetlerin mücadelesi şeklinde orta sahada geçti. Hatta ilk yarıda top kayıpları bile eşitti. Antalyaspor sert oynadı. bu sert oyun Beşiktaşlı oyuncuları durdurmada etkili oldu. İkinci yarı aynı kadrolar aynı taktikle mücadeleye başladı. Tempo daha da düştü. Değişikliklere kadar maçın en önemli pozisyonu Nobre'nin kafa şutunun kaleci Ömer'in kafasına çarparak çizgiden çıkması, ağlara Ömer'in takılması oldu. Ne zamanki Nobre- Fink yerine Holosko-İnceman girdi, Beşiktaş rakip kaleye daha direk oynamaya başladı. Üst üste birkaç pozisyondan sonra, Nihat'ın hayret verici bir şekilde kaleye abanmak yerine Holosko'ya çıkarmasıyla ilk gol 71. dakikada geldi. Beraberlik için oynadığı her halinden belli olan Antalya bu dakikadan sonra inancını iyice kaybetti. Öyleki Beşiktaşlı oyuncular topu Antalya'ya göstermeden 5-6 dakika boyunca orta sahada pas yapabilme imkanı buldular. İlk golden 7 dakika sonra Tello'nun serbest vuruştan attığı muhteşem golle maç bitti.
Beşiktaş şu haliyle umut vermiyor. Geçen haftaki maçtan sonra söyledik, Beşiktaş hücum organizasyonu yapamıyor. Oyun kurucu 10 numara görevini Tello'nun, Fink'in, Ernst'in yapmaya çalışması şapkadan tavşan çıkarmaktan farksız. Denizli maçtan sonraki açıklamasında mevcut kadroyla oyun kurucu sıkıntısının giderilebileceğini söyledi. Geçen haftaki beraberlikten sonra aksini söylemişti. Demek ki galip gelince oyun kurucu ihtiyacı yok. Mağlubiyet ve beraberliklerde gündeme gelebilir. Ancak elbette ipler Denizli'nin elinde değil, transferi yapacak olan kişide. Denizli durumu idare ediyor.
Transfer demişken Başiktaş'ın transfer politikasına da değinmek gerekir. Öncelikle Beşiktaş isimlere yönelmiyor. Adı sanı bilinmeyen oyuncuları transfer ediyor, edebiliyor. Yenmek ya da yenilmek bir yana güzel futbol kaliteli oyuncularla oynanabilir. Kalite ise oyuncuların transfer piyasasındaki bonservis bedelinden anlaşılıyor. Bu noktada Beşiktaş'ın en kaliteli (ve en pahalı) oyuncusu Bobo'yu satmayı düşünmesini anlamak mümkün değil. Şampiyonlar Ligine beş kala en değerli oyuncunuzu satacaksınız yerine kimi alacağınız meçhul. Sebeb? Bobo'nun yerinde Nobre oynuyor. Peki Bobo'nun yarı fiyatı etmeyen Nobre neden tercih ediliyor. Çünkü pres yapıyor, çok koşuyor. Ancak bizim bir forvetten beklentimiz pres yapması mı (savunma) yoksa gol ve asist yapması mı (hücum)? Bakıyoruz Bobo bugüne kadar Beşiktaş formasıyla 6447 dakika forma giymiş. 41 gol, 17 asist yapmış. Yani her 160 dakikada 1 gol, her 380 dakikada 1 asist demek bu. Nobre ise 5752 dakika Beşiktaş formasını giymiş. 25 gol, 12 asist yapmış. Her 230 dakikada 1 gol, her 480 dakikada 1 asist. Bobonun yaşı 24 piyasa değeri 8 milyon Euro, Nobre'nin ise yaşı 28 piyasa değeri 3,5 milyon Euro (tabi bunlar transfermarkt fiyatları, bu paraları veren var mı o ayrı). Bobo çalım atıyor, top sürüyor, sert vuruyor. Nobre çalım atamıyor, top süremiyor, şut denemiyor. Gollerinin çoğu fırsatçılığının ürünü. Ancak Denizli'nin gözünde Nobre kalıcı, Bobo gidici. Bobo'yu sol açık oynatarak yıpratıyor. Aslına bakarsanız harcıyor. Tabi burada Nobre'nin Türk vatandaşı olmasının ona büyük avantaj sağladığı kesin. Ancak bu avantajı bir ayrımcılığa dönüştürmemek lazım. Öyle olsa Türk pasaportu olan herkesi oynatmak lazım. (Bkz. Batuhan olayı)
Nihat ise herhalde hemen iki gol atayımda şu transfer bedelinin ağırlığını üzerimden atayım hevesinde. İlk yarıdaki en önemli pozisyonda, boştaki Bobo'ya çıkarmak yerine 20derecelik bir açıdan kaleyi düşündü. Top ayağına gelince dağlara taşlara vuruyor. Kaleye denk geleceği günü bekliyor. Nihat iki-üç haftada bir gol atabildiği sürece eleştirilemeyeceğinin farkında. Bu da takım oyununa pek uymuyor. İki haftada 3-4 net asisti harcadı. Bu da bencillik göstergesidir, Denizli'nin onu uyarması gerekir.
Takım genel olarak şöförsüz bir otomobil gibi. Koşuyorlar, pres yapıyorlar, hücuma çıkıyorlar ancak pozisyon yok. Umarım bir şöför bulunur. Yoksa çalımbaz Yusuf'la bu lig bitmez, Şampiyonlar Ligi kabus olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder