22 Eylül 2008 Pazartesi

İnönü Kanatlarımızın Altında
(Beşiktaş 3 - G.Antep 0)

Serendipty - 'Güzel günler göreceğiz çocuklar/ Güneşli günler/ İnanın çocuklar'. Metalist maçında İnönü tribünleri futbol olarak güzel günleri ne kadar özlediğimizi Nazım'ın dizeleriyle dile getiriyordu. Bu akşam bu özlemin meteorolojik olarak da ne kadar geçerli olduğunu gördük.
İstanbul'da hava ani bir çalımla hepimizi yerlere sermek konusunda öyle mahir davrandı ki bu akşam hasta battaniyemin altında ıhlamur kokularıyla bir tv seyrine hazırlanırken, telefonda chatlak gecenin dirilten kehanetini savurdu: 'Beşiktaş adamı iyi eder'. Karşı konulmaz bir çağrıydı bu. Gidecektim elbette, gittim de, iyi ki de gittim.

Yağmur öyle bir hızlandı ki maçın başlamasını alt tarafla üst tarafı ayıran koridorda bekledik. Bütün önlemlerimizi alıp tribünlere doğru seğirtirken yağmurun biraz ara vermesine hep birlikte sevindik.

Duran yağmur, meğer Beşiktaş'a sen yağ diyecekmiş. İlk on dakikada sayı tahtası 4-0 yazsa yeriydi. Yazmalıydı da...

Ertuğrul Sağlam'ın ik onbiri hem tribünlerin hem de Nurullah Sağlam'ın ezberini bozmuştu. Biz bu tertibin tam olarak nasıl işlediğini ancak 15. dakikada çözebildik. Delgado yok, Holosko yok, Uğur yok; ama İbrahimler var. Delgado'nun görevini Serdar Kurtuluş üstlenmiş. Tello'nun sürekli içerilerde dolaşması, bizim sol kanat oyuncumuz yok galiba yorumlarına neden olurken İleride de Bobo - Nobre ikilisiyle gol arıyoruz..

Çok da aramadık o golü, ilk dakikada Hakan Arıkan'ın degajı 6 saniye sonra Antep ceza alanı üstünde sekti, 7. saniyede Bobo vurdu ve topun ağlarla buluşması denen o 'büyülü büyü' gerçekleşti. Beşiktaş, "ben büyük takımım, büyük oynarım" der gibi 10 dakika boyunca bastırdı da bastırdı. Sayı artmadı ama keyfimiz gıcırdı doğrusu.

Sonra Antep sazı eline aldı, bol pas yaptılar. Ayağa, yerden düzgün paslardı bunlar. Aykut Kocaman'ın takımlarını hatırlatıyordu bu pas trafiği. Ama Antep'in topa daha çok sahip olduğu dönemler de dahil, maç boyunca tehlikeli bir atağını görmedik. Bu nasıl kaçar diyen bir Antep'li yoktur sanırım bu akşam. Antep'in pozisyon üretememesinin en önemli nedenlerini şöyle sıralayabiliriz belki, a- Nobre önde çok bastı, çok hırpaladı; b- Serdar Kurtuluş göbeği çok sevdi, pek çok atağı olgunlaşmadan engelledi; c- Zapatocny-Sivok aşısı bu takımda ciddi bir biçimde tuttu.

İnönü'de gol yememe alışkanlığımızı sürdürdük. 11 resmi maçımızdan da puan çıkartmayı başardık. Bu gidişin Metalist maçında da sürmesi en büyük dileğimiz. Tabi bu dileğin sürmesi için yerine getirilmesi gereken bazı şartlar da yok değil. Herşeyden önce sol kanatta kalıcı bir çözüm gerekiyor. Tello, toptan soğumuş gibi bir görüntü veriyor. Artık futbol Üzülmez'in oynadığı gibi oynanmıyor, malesef bu böyle. Onun önünde de toptan soğuduğunu hissettiren Tello olunca ilk yarıda takım soldan tek bir atak bile gerçekleştiremedi. Beşiktaş yönetimi Tello'yu göndererek Seric'e bir kontenjan açabilir mi? Açsa iyi olur mu? Tello geldiği günden bu yana Beşiktaş'ın aradığı sol kanat adamı olduğunu gösterecek hamleler yaptı mı? Bu soruları çoğaltabiliriz. Ama yanıtlar ne olursa olsun, sol hat için ciddi bir girişim şart gibi görünüyor.

Baba Hakkı'dan bu yana bu takıma damgasını vuran pek çok topçu geldi geçti. Yakın zamanda Sergen, Ronaldo, Zago, Guinti, Pascal, Mansız... kimler kimler. Eğer böyle giderse Zapatocny'de bu takımda efsaneleşebilir. Kaleci Murat'ın degajını keserek 75 metre top sürdükten sonra Nobre'ye öyle bir top çıkardı ki, defansif özellikleri ekmek kadayıfıysa ofansta yaptığı bu varyete de üstüne kaymak oldu. Tam 5 yıldır özlediğimiz hareketlerdi bunlar.

Bu akşam için bir parantez de Nobre için açmak gerekecek. Açık söylüyorum, her kaybettiği top sonrası eliyle koluyla hakeme itiraz etmesini sevmiyorum Nobre'nin. Bir Ahmed Hassan vardı hatırlarsınız, ben böyle ağlak adam görmemiştim. Nobre de Hassan'ın başka bir versiyorunu. Hele FB'de oynarken Samsun Spor maçında kaleci Kerem'i attırmasını hala hazmedemiyorum. Ama ne yalan söylemeli, bu akşamın bir yıldızı Zapatocny'se diğeri de Nobre'ydi. O kadar çalıştı ki, o kadar gol istedi ki, atamasaydı içimde kalacaktı.

Mutluluk verici bir akşam oldu, darısı sezonun başına.

3 yorum:

  1. Güzel bir maçtı. Ben maçı ekrandan izledim. Belki bu sebeple, son cümlendeki mutluluk verici kısmına bir şerh koyarak katılabiliyorum ancak.

    Beşiktaş istekli oynuyor, mücadeleci oynuyor, ama özlediğim gibi oynamıyor. Sadece birkaç an yakaladık futbolun büyülü hazzını hissettiren bana göre. Bunlardan bir tanesi Zapo'nun pasının gol olduğu andı. Bu an hem maçın hem de ligin değerli bir anıydı. Çünkü hissediyorum ki artık taraftarın gözünde Zapatocny sadece bir savunma oyuncusu değil. Ve hatta bir adım daha ileri gidip diyorum ki, maçın lig maratonundaki değeri, Zapatocny'den beklentilerimizde nasıl bir kırılma noktası yarattığı ile ölçülmeli.

    Maça döneyim tekrar. Beşiktaşta eksikliğini en çok hissettiğim şey bu maçta da kendini gösterdi: şuurlu paslasma. Trabzon maçı tam bir kör dövüşü idi. Doğru ve şuurlu paslarla oyun kurmak, pozisyon yaratmak, oyunu zenginleştirmek şöyle dursun, topu ayağımızda tutamıyoruz, en fazla üçüncü topta karşı takım oyuncusuna teslim ediyoruz. Maç sonundaki istatistiklerde dikkatleri çekmiştir herhalde: Antep'in pas sayısı bizim iki katımızdı. Bu fark ilk yarı sonucunda üçte bir şeklindeydi. Antep ilk yarıda gölü yedikten sonra neredeyse 40. dakikaya kadar bizi oynatmadı, maç 2-0 iken bile 10 kişilik antep asılmaya devam etti. Ama Antep'in pas isabeti dışında pek bir becerisi yoktu neyse ki. Savunmamızın güçlü olması da bunda büyük etken. Antep'in isabetli sadece bir şutu var tüm maç boyunca.

    Bana göre Beşitaş'ın futbolu adına umut veren şey ise, cok fazla gol pozisyonu yakalamış olmamız. Kale önünde gayet etkiliydik, rahattık, ne goller kaçtı.

    Toparlamak gerekirse: savunma bu sene oturdu, tamam. Forvetlerimiz de hırslı, koşan, pozisyon arayan, çalışkan adamlar, bu da tamam. Ama orta sahamızda top yapan adam yok. Delgado bu yüzden mi bu kadar öne çıkıyor diye sormaktan alamıyorum kendimi.
    İki golün asistini biri kaleci olmak üzere savunma ouncularının yapması manidar geliyor bana. Savunmada kapanıp kontra ataklarla gol arayışımız da öyle.

    Bir cümle de taraftara: şahaneydiler. Maç 90 dakika, taraftar hiç susmadı. Yanımdaki gs ve fblilere "fondaki su koroyu duyuyo musunuz? özgün tezahüratları farkediyo musunuz?" diyebilmek çok zevkliydi.

    Son olarak, haftanın seyri en zevkli maçı olduğu payesini de şuracığa iliştirivereyim.

    YanıtlaSil
  2. Orta sahadaki sıkıntının iki nedeni olduğunu düşünüyorum, birincisi ve en önemlisi sol kanattaki zaafımız. Tello - Aydın oynadı olmadı, Tello - Serdar Özkan oynadı olmadı, Tello - Holosko olmadı, Seric - Tello olmadı,
    Üzülmez - Tello hiç olmadı. yani kanatlardan biri durdu. Tello ciddi bir handikap yaratıyor o noktada. Sağ tarafta çok farklı değil, spektaküler çıkışları olsa da Serdar Özkan'ın yeterli bir futbolcu olduğunu düşünmüyorum. Böyle olunca da Delgado önde, Cisse ve İnceman hemen ardında çok hırpalanıyor diye düşünüyorum.

    Bir de maçı TV'den izlemenin istatistik tutmak açısından ciddi bir avantajı var gerçekten. Ama 90 dakika susmayan taraftarın arasında olmanın ayrıcalığı da hiç birşeye değişilmez. Bu nedenle değerlendirme farklılıklarımızı hoş görün. Ne de olsa biz eski açık'ta gözümüzden sızan yağmur sularını silerek bir yeşil sahaya bir tribünlere bakarak geçirdik vaktimizi :)

    YanıtlaSil
  3. Bu maçı TV karşısında izlemiş olsam bile, tribünlerin coşkusu ekrandan taşıp salonu doldurdu. Yatağa kulağımda tezahüratlarla gittim, sabah tezahüratlarla güne merhaba dedim. Çok keyifli bir maçtı.

    YanıtlaSil